KENTSEL DÖNÜŞÜMDE EL ELE VERİLMELİ
Önceki dönem milletvekillerinden gazeteci ve yazar İbrahim Aydemir, İstanbul’da yaşanan 6.2 büyüklüğündeki depremin ardından yaptığı değerlendirmede, bu doğal afetin “milli güvenlik” boyutuyla ele alınması gerektiğini, artık zaman kaybetmeden İstanbul’un tüm kurumlarının el birliğiyle harekete geçmesi gerektiğini ifade etti. Aydemir, “16 milyon insanın yaşadığı bir şehirde riskli binalarla yaşamaya devam etmek, sadece yerel yönetimin değil, devletin tamamının sorumluluk alanına girer. Siyaseti bir kenara bırakarak İstanbul’un geleceğini güvence altına almak zorundayız” dedi.
Aydemir, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “Yarısı Bizden” projesinin önemine dikkat çekerek, “Bu kampanya sadece ekonomik bir destek değil, aynı zamanda milletimizin geleceği için bir seferberliktir. Ancak belediyelerimiz de bu yükü taşımaya gönüllü olmalıdır. Bugün artık tartışma değil, icraat vaktidir” dedi.
ŞEHİRLER SADECE BETON DEĞİL, AHLAKİ İKLİMİN DE MİMARIDIR
Milletvekilliği döneminde TBMM Genel Kurulu’nda sık sık şehirlerin estetik ve ruhsal yapısına dair konuşmalar yapan Aydemir, son deprem sonrası ortaya çıkan manzaraların sadece yapı stoğuyla değil, toplumsal değerlerle de ilişkili olduğuna dikkat çekti. Aydemir, “Millet bahçeleri gibi soluk alınacak alanların değeri, böylesi afetlerde bir kez daha anlaşılmıştır. Bu alanları sadece peyzaj unsuru değil, birer sığınma ve dayanışma noktası olarak görmeliyiz” dedi.
Toplumda zaman zaman ortaya çıkan karanlık yüzlerin, kötülükten beslenen bireylerin varlığına rağmen iyiliği çoğaltmanın görevleri olduğunu söyleyen Aydemir, “Deprem sonrası borsa yükselsin diye ellerini ovuşturanlar, sosyal medyada siyasi rant devşirmek için yarışanlar değil; gece sessizce sokağa çıkan, komşusunun kapısını çalan, sokakta yatanlara battaniye götüren vatandaşlarımız bu milletin asli değeridir. Biz bu iyilik mayasını büyütmeliyiz” ifadelerini kullandı.
Aydemir, şehirlerin sadece taş ve çimento değil, ahlaki atmosferin de inşa edildiği mekânlar olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Güzel şehirler, güzel insanları doğurur. Eğer biz çirkinleşmiş şehirlerde yaşıyorsak, sadece yapıları değil insan ruhunu da yeniden inşa etmeliyiz. Yıkılanı yapmak mümkündür, ama yozlaşmış bir toplumu onarmak çok daha zordur. Bu yüzden şehirleri dönüştürürken ahlakı, dayanışmayı ve paylaşmayı da inşa etmek zorundayız.”